Pazartesi günü Bologna Çocuk Kitap Fuarı ziyaretçilerine kapıları açacak. Ben de bunun anısına geçen sene katıldığım bu fuarı ve birkaç günde gezebildiğim kadarıyla İtalya’yı anlatmaya çalışayım. 3-4 günlük kısa bir gezi bile diyemeyeceğimiz bir iş seyahati.
Sabah erkenden kalkıp Atatürk havaalanından Bolonya Havaalanına iner inmez fuara geçtim zaten. Havaalanında biraz oyalanmadım değil. Demiştim kısa diye. Neyse. Tabii ki beklentilerimin çok da üstünde bir kitap fuarıydı. Girişte sizleri devasa posterler ve illüstrasyonlar karşılıyor. Yolunuza devam ettiğinizde İtalyan yayınlarının olduğu bir alana çıkıyorsunuz. O kadar çok bölümlere ayırmışlar ki hangisinden devam edeyim bilemedim. Türkiye standının olduğu bölüme geçelim. Bir taraf Hollanda, diğer bir taraf Katar… Bu alanı yabancı yayınevlerine ayırmış olmaları içerideki kozmopolit ortamın oluşmasına öncülük ediyor.
Beni en çok etkileyenlerden bahsedecek olursam; özellikle Hong Kong bölgesinden gelen yayıncıların maketleri ve birbirinden ilginç tasarımları akıllara kazınmayacak gibi değil. Hollanda’dan katılan yayınevlerinin olduğu koridor halının tupturuncu olması hasebiyle ayrı bir hoş. Sonrasında Japonların saygıdeğer ve sempatik tavırları da sizi gerçekten etkileyecek seviyede. Ha bir de en büyük standa sahip olan “Books in Catalan”a uğranılmasını tavsiye ederim. Bu bölümde başka anlatılacak bir şey kalmadı sanırsam. Diğer taraflara doğru yol alalım. Daha çok televizyon ve çizgi roman firmalarının olduğu bölüme. Her taraf koca koca afişler. Birbirinden değişik bez poşetler. Genelini “British” ve “American” diye adlandırdığımız firmalar burada yerlerini almış. Marvel, Universal, Disney gibi global şirketlerin içtenlikle misafirlerini ağırladığı bu kısım apayrı bir telif marketi haline gelmiş. E bize de uğramak düşüyor. Çıkışa doğru yönelelim.
Tekrar illüstrasyonlara geldik. Ortada cam kafeslerin içinde sergilenmeye konulmuş illüstrasyonlar ise fuarın yarışma konseptini oluşturuyor. Kenarlarda da insanların uzanıp veya oturup artık canı nasıl isterse kitap okuması için yapılmış değişik tasarımlı hamaklar var. İsterseniz burada oturalım,isterseniz dışarıya çıkalım.
Gün 2
Biraz daha etraftan bahsedelim. İlk önce kaldığım şehir, Bolonya’dan başlayayım. Tarih tamamen korunmuş. Bastığınız beton, asfalt, taşlar artık ne derseniz deyin, onlar dahi en az 50 yıllık bir geçmiş barındırıyor. Şimdi böyle bahsedilince çok tarihi gibi duruyor ama ülkemizdekilerinin yanında çok gençler. Tabii koruyabilirsek. Zaten 300 metrede bir karşınıza çıkan katedrallerin mimarisi birbirine benzese de hepsinin kendine has özellikleri var. Kimisi katolik, kimisi ortodoks. Nüfusun çoğunluğunun katolik olması sebebiyle de kiliselerde bol bol heykellere rastlayacaksınızdır.
Çok şehirleşme yok gibi geldi gözüme. Biraz daha kırsal bir alan olan dış kesimin aksine şehir merkezine doğru ilerledikçe oldukça hareketli zamanlar sizi bekliyor. Ne kadar şehrin üzerinde çökmüş bir ağırlık olsa da kızıl şehir Bologna göz kamaştırıyor. Bir de gün içinde sadece bir tane korna sesi duydum. Yayaya saygı sonsuz.
Şimdi trene binelim. Tren hatları metro kadar işlek. Pisa’ya geçmek için Floransa’da inip aktarma yapmanız gerekiyor. Bilet konusunda eğer internete güvenmiyor iseniz gardan da alabilirsiniz. Birkaç euro fark ediyor yalnız. Oldukça rahat ve hızlı bir yolculuktan sonra Pisa’nın sokaklarında buldum kendimi. Konseptin çok değiştiğini söylemek zor. Katedrale giriş ücretsiz fakat kuleye çıkış ve müze ücretli. Zamanın heykeltıraşlarının nasıl böyle eserler çıkarttığını merak ediyor insan tabii. Sokaklar dar ve bizdeki gibi arabaların otoparkı haline gelmiş. Arno Nehri’nin yan sokaklarından bir tanesinde oturup pizzanızı yiyebilirsiniz.
Buradan da Floransa’ya geçelim. Maalesef ki burada bizi yağmur yakalamıştı. O yüzden çok fazla etrafta takılma fırsatımız olmamıştı. Floransa Katedrali’ne uğramalısınız. Hem dışarıdaki insanların uğraşlarını (onlarca sanatsever) izleyin derim.
O zaman geri dönelim Bologna’ya. Piyasadaki makarna ve pizza çeşidinin haddi hesabı yok tahmin edebileceğiniz şekilde. Denemeden geçmeyin derim. Ulaşım da kolay. Otobüs için bir bilet 1 euro. Bu yüzden kalacağınız yerin otobüs durağına uzaklığı sizin için birçok şeyi etkileyecektir.
“Lived as a separate Spirit.
Much had passed”
Aynı şehrin farklı ruhlu insanları var burada. Gelin, görün, gezin.
Emirhan Ünal