Ummadık Daş Baş Yarar

Bursa’ya Yolunuz Düşerse

255

Bursa, Tanpınar’ın deyimiyle Türk ruhunun en halis ölçülerine kendiliğinden sahip olan şehir.
Binlerce yıllık tarihiyle insanlık geçmişinde önemli bir yere sahip olan Bursa, Türklerin şehri fethetmesiyle
başka bir ruha bürünmüştür. Bu şehir belki de İstanbul’dan sonra görülmesi, gidilmesi, öğrenilmesi,
hissedilmesi gereken en önemli Anadolu şehridir.

Bursa ‘ya ilk gittiğimde 15 yaşındaydım. Mevsim kıştı. Hava çok soğuktu. Ulu Camiii’de aldığım o
buz gibi abdest hala aklımda. Diğer türlü kesik kesik anılarım da var ama en keskin hatırladığım yer Ulu
Camiii. Üniversite için İstanbul’a geldikten sonra kendi içimde Bursa’ya gitme fikrini değerlendiriyordum.
Ama günlük telaşlarımız, öğrencilik hali bir türlü gidemedim Bursa’ya. Nasip mezun olduktan sonra
gitmekmiş. Geçen haftalarda birkaç arkadaşımla bu eski şehre küçük bir tur yaptık. Oralardaki işimizi
gücümüzü hallettik. Şimdi istiyorum ki Bursa’ ya yolu düşenler için 2 günlük bir gezi planı çizelim beraber.
Ama şunda anlaşalım. Asla 2 güne sığmayacak bir şehir.

Evliyâ Çelebi’nin “ruhâniyetli bir şehir” dediği hayatın ve tarihin beraber aktığı yeşil Bursa’da
han, hamam, camii, medrese, türbe gibi Osmanlı klasiklerinden birçok eser bulunur. Şehrin merkezinde
kafanızı çevirdiğiniz her yerde tarih ile karşılaşırsınız. Yeşil diyoruz çünkü her yer ağaç. Yüzyıllık çınar
ağaçları hayatın aktığı her yerde var.

Şehre girer girmez Ulu Camiii’de aldık soluğu. 600 yılı aşkın yıldır dimdik ayakta duran o güzel
camii işte. 21 hattatın işçilikleriyle süslenmiş güzel duvarları olan Ulu Camii, ceviz ağacından yapılmış
6666 parçalık minberiyle, 500 yıllık Kâbe Kapısı örtüsüyle bizi selâmlıyor. Yanınızda rehber veya bilgili bir
kişi yoksa camiinin içindeki ekranlardan da eserler hakkında bilgi edinebiliyorsunuz. Onları okuyarak
gezmenizi tavsiye ederim. Camiin avlusundan az ilerisine, Gazi Orhan Bey Camii’ne doğru yürüyoruz.
Bursa’ya gelip de İskender yemeden olmaz tabii ki. Ulu Camii’nin yanındaki üç nesildir devam eden
iskenderciye giriyoruz. Mekânın tarihi çok eski dayanıyor. Terası ise Ulu Camii’ye bakıyor. Sadece pide
köfte dedikleri iskenderin köftelisi ve normal bildiğimiz iskender var menüde. Garson ağabeyler acayip
kafa dengi ve güler yüzlü. Hizmete bayıldık. Bursa’ya giderseniz iskenderi mutlaka buradan yiyin
diyorum. Sonra Koza Han’a girmek lazım. Tarihi çarşıda bir közde kahve içip enerji topladıktan sonra
şehrin sokaklarında yürüyüşe geçebiliriz.

Kime sormuş olursanız olun navigasyonu açın diyorum öncelikle. Türklere yön konusunda pek
güven olmuyor bilirsiniz. Atatürk Caddesi’nden Yeşil Camii’ye doğru ilerliyoruz. Yürümesi zevkli bir
cadde. 15 dk’lık bir mesafeden sonra solumuzda Yeşil Külliyesi’nin Medresesini görüyoruz. Medrese,
normalde Türk İslam Eserleri Müzesi olarak kullanıyormuş ama biz gittiğimizde restorasyondaydı. Adı
Sultaniye Medresesi olarak da geçiyor. Umarım tadilat güzel ve hızlı bir şekilde bitirilir. 100 metre daha
ilerleyelim. Yeşil Camii’nin avlusundayız. Pencerelerindeki çinili desenler, bahçedeki ağaçlar kendine âşık
ediyor. Şu eserlerdeki huzuru bulamıyorum hiçbir yerde. Camii olduğu için mi kendi tarihim olduğu için
mi bilmiyorum ama ruhumu okşuyor adeta. Sanat işte… Farklı bir bakış var. Camiiyi ziyaret ettikten sonra
bahçedeki banklara yayılıyorum. Vakit gece olması hasebiyle kimsecikler yok gibi. İstanbul gürültüsünden
ağaç hışırtılarını duyabildiğim bir camiinin avlusuna ışınlanmışım. Her şeyi düşün, ölç, tart. Harika aktivite.
Sonra karşıdaki Yeşil Türbe’ye geçelim. Gündüz giderseniz içeride Meftun Çelebi Sultan Mehmed’i
ziyaret edebilirsiniz. Ama biz gecenin geç vakitlerine türbede olduğumuz için sadece yapının yeşil
ışıklandırmalarıyla ilginç fotoğraflar çekilmekle yetindik.

Yeşil Camii’den 10 dk’lık bir yürüme mesafesinde Emir Sultan’a doğru yol alalım. Yıldırım
Beyazıt’ın kızı ve Emir Sultanın eşi Hundi Hatun tarafından yaptırılan Emir Sultan Camii Eyüp Sultan’dan
sonra en çok ziyaret edilen camii ve türbeler arasında ikinci sıradaymış. Uludağ’ın eteğinde bir tepeye
yapılmış bu eseri ziyaret ettikten sonra küçük bir Bursa manzarası da izleyebilirsiniz. Bursa’da hanlar,
çarşılar saat 7’de kapanmaya başlıyor ki burası gecenin geç saatleri olmasına rağmen epey hareketliydi.
Bu bilgi işinize yarabilir çünkü Bursa’da geceler bir büyük şehre göre epey ölü gibi geldi bana.
İlk gün camiilerden başka yere gitmeye fırsat yok sanırım. Birine gitmesen birinin hatırı kalır.
Hepsini ziyaret edin derim ben. İkinci gün tarihi Cumalıkızık Köyü’nde mis gibi köy kahvaltısı
yapabilirsiniz. Biz acayip tatlı bir teyzenin evine misafir olmuştuk. Muhabbet ede ede gözlemeler pişti,
çay konuldu. Yer sofrasında büyüklerin aşk hikâyeleri dinlendi. Hediye için ev yapımı reçeller alındı. İşte
burada önemli olan şey muhabbet. Gezinize güzel insanları ortak etmeye çalışın  Neyse köyün
sokaklarında hediyelik eşya dükkânları, şerbetçiler; ahududu ve erik satan teyzelerle karşılaşıyoruz.
Ahududu meşhurmuş. Tadına bakmadan olmaz. Çeşmelerden güzel su akıyormuş. İçmeden olmaz. Köye
minibüsle gelebileceğiniz gibi metroya bindikten sonra minibüse aktarma yapabilirsiniz. Yarım saatten az
bir mesafesi var. Dönüşte de otobüs veya minibüs tercih edebilirsiniz. Bursa’da ulaşım çok rahat.
Şehre geri döndük, bu sefer dağa doğru yol alacağız. İnkaya’ya çıkıyoruz otobüsle. Otobüs
saatlerine bakmak lazım çünkü saatte bir geçiyor. Biz otobüs gelene kadar Ördekli Hamamı’nda Osmanlı
şerbeti içtik. Şunu diyebilirim ki şimdiye kadar içtiğim en güzel şerbetti. Abartı yok. Hesabı ödemeye
kalktığımda ise şok olduk. İki liraya harika bir şerbet içmiştik. İstanbul’dan sonra cennete düşmüş gibi
hissettim.

Şimdi İnkaya’dayız. 600 yıllık dev çınarı görünce hayretimi gizleyemiyorum. Tek kelimeyle
muhteşem. Çınarın gölgesine çay bahçesi usulü masalar konulmuş. Boş yer bulmak imkânsız. Ama
Çınaraltından idmanlıyız boşalan bir masayı hemen gözüme kestirdim. Buranın meyve tatlısını yemek
lazım arkadaşlar. Farklı yaz meyvelerini tabağa doğruyorlar. Üzerine bal, kaymak ve fıstık koyuyorlar. Çok
farklı değil gibi geliyor ama acayip tatlı ve kaliteli bir tercih yapmış olduğunuzu sipariş gelince
anlayacaksınız. Başka yerde yeme şansınız yok çünkü. İnkaya ’nın havası yetiyor zaten insanı yenilemeye.
Çeşmelerden yine güzel su geliyor dedikodusu var. Mecbur bulduğumuz çeşmeyi kaçırmamak için
suyundan içiyoruz. Şaka bir yana gerçekten Bursa’da kötü suya rastlamadım.
Daha hayvanat ve botanik bahçesi, müzeler, çarşılar falan bir sürü gidilecek yer kaldı. Ülkenin en
zengin Bizans devri mezar stellerini barındıran Bursa Arkeoloji Müzesi de aklımızda kaldı. Bir sabah da
Abdal diye meşhur bir fırında tahinli ile kahvaltı yapmadan olmaz. Küçük küçük bir sürü camiiler
dikkatimi de çekmedi değil yürüyüşlerimizde. Hepsine bakmak, okumak, ziyaret etmek lazım.
Anlayacağınız Bursa’ya ayrı bir hafta ayırmak gerekiyor. Mecbur bir fırsatını bulup gideceğiz yine.
Sağlıcakla…

RUMEYSA BALCILAR

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.