Cuma Namazı Çıkışı Dilencisi
Bir profesyonel her zaman işine dair hazırlık yapmalıdır değil mi? Hangi disipline mensup olduğu fark etmeksizin bir sonraki adımını bilmeli ve planlamalıdır. Âdeta “Cuma namazı çıkışı dilencisi” gibi; yağmur, çamur, kar demeden çıplak ayak, yırtık terlikleriyle yola koyulmalıdır. Nitekim sela ile ezan arasında avuç açmaya koşan temiz giyimli beyaz adamların, avuç açmış kara bir eli görmeleri için zaman oldukça kısıtlı.
Dilencilik her babayiğidin altından kalkabileceği bir iş değil. Sektörde süregelenin aksine kadınlar, çocuklar ve yaşlılar oldukça ön planda. Efendime söyleyeyim trafik ışıklarında bekleyeni var, mendil satanı var, engelli olanı var, engelli olduğuna inandırmaya çalışanı var, hastası var, yaşlısı var, çocuğu var…Var, Allah var. Farklı departmanları içerisinde barındıran bu sektörün hiyerarşik yapısının en üstünde “Cuma namazı çıkışı dilencisi” makamı mevcut olup her gün karşılaştığımız fakat göremediğimiz insanlar çalışmakta. Protokolde yerleri insanlığa denk olsa gerek. Tamahkâr tüccarların her zaman dostluk kurmak istediği türden, siyasi ve toplumsal olarak dengeyi avucunda tuttuğu bariz bir politikacıdır Cuma namazı çıkışı dilencisi. Profesyonel olmanın gereği olarak işine her zaman ruhen, bedenen ve sunum materyalleriyle hazır ve nazırdır. Tam zamanında ve doğru mekânda, insan kalabalığı içinden süzülüp, bürokrasiyi elinde taşıdığı kartonla getirip altına koyar, kucağında arık kara çocuğuyla yerleşiverir köşesine. Kucağındaki çırak ustasının şalvarına kıvrılıp uyusa ne âlâ ama serkeşliği eline almış bir kere, anasının örtüsünü başından sıyırıvermenin derdinde. Profesyonel Cuma namazı çıkışı dilencisi dostum, tüm hazırlıklarını tamamladı. Altında karton, kucağında kara çocuk avuç içleri semaya bakmakta. Yağmurlu bir Ekim günü, günlerden Cuma, vakit öğleni gösterdi. Biraz önce avuçlarını açıp sonsuzdan rızkını isteyen beyaz adam merdivenlerin başında ceplerini karıştırmaya başladı bile. Merdivenlerin sonunda biri büyük biri küçük iki kara el, beyaz elden içeride aldıklarından payına düşeni bekliyor. İşinde istidatlı olduğu ve gelecekte sektördeki yerini muhafaza edeceği belli kara çocuğun, avucunu açmayı çabuk öğrendi. Çocuğun avucunda koptu kıyamet. Sezai Karakoç’un “Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara” dizeleri okunuyor minareden.
Beyaz adamın cebinden çıkıp kara çocuğun avucunda mekân tutan soğuk demir “Cuma namazı çıkışı dilencisinin” evini ve içini ısıtmaya yetecek mi? Merdivenler boşaldı. Cuma namazı çıkışı dilencisi kadın bir sonraki işinde hazırlıksız yakalanmamak için olsa gerek, altındaki karton bürokrasiyi eline, kara çocuğu sırtına, bozuklukları koynuna alıp görünmez olarak karışıverdi kalabalığa. Sektöre verdiği katkılardan dolayı bir fotoğraf çekip sosyal medya hesaplarında paylaşmak beyaz adamın aklına geldi mi bilinmez fakat sayesinde bir Cuma namazı çıkışı dilencisi aziz dostum kârlı bir günün ardından bir kahve ile sektörün durumunu tartışacak ve başarısının haklı gurunu yaşayacaktır.
Malik’ül Mülk olanın ikramını almak için merdivenlerin başında ya da sonunda beklemek gerekiyor bazen. Beyaz adam cebinde, kara çocuk elinde, kadın koynunda tuttuğu servetin asıl sahibini tekrar bilir mi? Soruyla başladık, cevaplarımızın hakkını verip gideceğiz.
Selametle
Fatma Ercümen