Bilir misiniz gerçek sevgi nedir? Yani gerçek sevginin tarifini yapmak mümkün müdür? Eğer bana, hadi sen tarif et diyorsanız ben, gerçek sevgi koşulsuzca olan, her zaman hazır olan ve yanınızda olan sevgidir derim.
Böyle bir sevgi mümkün müdür diye düşünüyorum da… Evet, aslında öyle bir sevgi mümkün… Yeter ki siz onu keşfedin, onu bulun. Ona bir defa alıştınız mı asla vazgeçemezsiniz. Çok seversiniz onu… Her yere birlikte gidersiniz; otobüste, vapurda, trende, uçakta hep yanınızda…
Tatile gidersiniz onunla, uyumadan hemen önce onunla olmak istersiniz. Yaprakları solmasın diye itinayla çevirirsiniz. Kapağı eskimesin diye cilt giydirirsiniz. Evet, tahmin ettiğiniz gibi sözünü ettiğim sevgi kitaplar için… Kitapları yeter ki sevin, onu okumaktan asla bıkmayacaksınız. Fazlası zarar olmayan nadir şeylerdendir o… Çeşit çeşit, boy boy… Kimisi insanların acılarını, sevinçlerini kısaca yaşamlarını bize aktarırken kimisi de yeni bilgilere pencere olur. Kimisinden arkadaşlığı, dostluğu öğrenirken kimisinden de şiiri, türküyü şarkıyı öğrenirsin…
Bize istediğimiz her şeyi öğretmeye hazır ve sadık dostlarımızdır kitaplar. Şimdi siz söyleyin bakalım, kitap sevgisi çok güzel değil mi? Peki sen en son hangi kitabı okudun? Veya yaz tatili geliyor diye planın sadece deniz, kum ve güneş mi? Kitaplar için de ufak bir yerin yok mu? Henüz bir liste hazırlamadın mı? O zaman harika bir yazı ile karşı karşıyasın… Sana harika bir liste sunacağım…
Oturduğun yerde 5 şehir gezmeyi vaat ediyorum sana… Karantina günlerinin en reel turu olacak mesela… Bunun için Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir adlı eserini hemen okumaya başlaman yeterli… Sırasıyla Ankara, Konya, Erzurum, Bursa, İstanbul yolculuğuna ne dersin? Bu 5 yolculuk senin için çok da yorucu olmayacak… “Hepimiz Hamlet’ten daha keskin bir “olmak veya olmamak” dâvası içinde yaşıyoruz.”diyen şairane üslup… “Hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen iştiyak”diyen harika bir gezi yazısı…
Biraz hüzünlenmek istiyorsan imdadına Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi’si yetişecek… Anlatının kahramanı yedi sekiz yaşlarında bir çocuk. Çocuk; saflığın, bozulmamışlığın ve geleneğin sembolü… Aytmatov, çocuğun saf ve temiz dünyasından, hayatın acı ve çıplak gerçeğine uzanan bir roman kurgusu oluşturmayı başarır. Ona göre; çocukluk, gelecekteki insan karakterinin tohumudur. Çocukluk kişinin dilini öğrenmeye ve çevresindeki insanlarla, tabiatla ve özellikle kültürle bağlarını hissetmeye başladığı dönemdir. Beyaz Gemi, bir Kırgız romanıdır. Fakat Cengiz Aytmatov, bu romanla, bu gemiyle dünyaya açılmış, yeryüzüne seslenmiştir. Çünkü Beyaz Gemi; umudun, hayallerin ve bekleyişin romanıdır. Bu yönüyle romantik bir anlatıdır. Fakat gelenekler, ana dil, yozlaşma gibi satır arası incelikleriyle de politik bir anlatının gereken özelliklerini de karşılamaktadır.
Farklı bir tat daha Mustafa Kutlu Bu Böyledir… Kısa kısa ama anlamı derin hikâyeler zinciri… Kutlu, hikâyelerinde, kişiyi, onun yaşadığı evi, evin bulunduğu mahalleyi, mahallenin bulunduğu şehri anlatırken bizim köklerimize işaret etmeyi asla ihmal etmemiş, bu toplumun medeniyet köklerine sürekli vurgu yapmıştır. Öyle ya bin yılı aşkın bir süredir kendisiyle şekillenen değerlerden soyutlayarak bu toplum nasıl anlaşılabilir?
Farklı bir tat daha… Hermann Hesse Siddharta… “Bilgi bir başkasına aktarılabilir, bilgelikse hayır. Bilgelik keşfedilebilir, bilgelik yaşanabilir, bilgelik el üstünde taşıyabilir insanı, bilgelik mucizeler yaratabilir ama bilgelik anlatılamaz ve öğretilemez.” Tarihe isimlerini altın harflerle kazımayı başaran büyük yazarların birçoğunun da eserlerinde ve yaşamlarında ele aldığı, romanlarına konu edindiği insanın bendini arayışı ve nefsiyle mücadelesini en belirgin ve akıcı bir dille ele alan yazarların başında nitekim Hermann Hesse gelmektedir. Siddhartha adlı romanda Budizm’in temel felsefesi ve insanın bendini arayışı en güzel biçimde anlaşılmaktadır. Siddhartha, Hermann Hesse’nin Buddha yani Siddhartha Gautama’nın hayatını konu alan, Budizm felsefesinin içrek yönlerini uzmanlıkla işleyen yazarın en ünlü eseridir. Romanın başkahramanı olan Siddhartha, arkadaşı Govinda’yla beraber Nirvana’ya ulaşmanın ve hakikati bulmanın gayretiyle yollara düşmüşlerdir. Bir prens olan Siddhartha’nın babasının yanından çekilip, ormanlara çekilmesi ve sürüp giden hayatının anlatıldığı roman Budizm felsefesiyle harmanlanmıştır. Okuru başkalaştıran, sorgulamaya ve arayışa yönelten eşsiz bir eserdir.
Modernist romanın en güzel örneği olan Adalet Ağaoğlu Ölmeye Yatmak… Aysel adındaki bir doçentin Ankara’nın devlet kokan o soğuk caddelerinin üzerinde bulunan otel odasında ‘ölmeye yatışı’ ile başlar roman. Aysel’in çocukluğuna kadar gidip, kâh onun kâh arkadaşlarının ağzından dinleriz olayları. Kitapta zaman zaman gazete ve radyo haberlerini de görüyoruz. Böylece dönemin toplumsal yapısını idrak etmemiz kolaylaştığı gibi, bu; olup bitenleri her ne kadar mantıklı bir yere oturtmamıza yardımcı olmasa da insanların davranışlarını anlamlandıramamaksızın tanımlamamızı mümkün kılıyor.
Adalet Ağaoğlu“Yeni bir halk yaratmak” için sıvanan kollarının ‘yenilere’ yer açmak için eskiye dair her şeyi silip süpürmesine şahit oluyoruz. Bir yandan uygarlık, medenîleşmek, çağdaşlık, ilericilik gibi bugün bile dillere yapışıp kalmış kelimelerin şekle indirgenmesi ile alay eden Adalet Ağaoğlu, diğer yandan da Necip Fazıl’ın “kaba softa, ham yobaz” dediği kişileri de eleştiriyor.
Recaizâde Mahmut Ekrem Araba Sevdası… Yazar, kendi öz değer yargılarından koparak, bilinçsiz bir şekilde batılılaşmaya çalışan yozlaşmış olmuş bir toplumu ve bu toplumun düştüğü trajikomik durumu, romanın kahramanı Bihruz Bey’in kişiliğinde eleştirel bir biçimde işleyerek ele almıştır.
George Orwell Hayvan Çiftliği… Orwell, bu romanında tarihsel bir gerçeği eleştirmektedir. Romanın alt başlığı bir peri masalıdır. Küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değildir; ama roman, bir masal anlatımıyla yazılmıştır. Orwell aynı zamanda toplum idealinin masalsı yanına da dikkat çekmiştir. Romanın bütününe yayılan komik unsur, basit bir güldürüyü değil, çok kapsamlı bir hicvi amaçlar. Halk masallarında, La Fontaine’de, fabllar ve folklorda benzer temalara rastlayabiliriz. Orwell’in hikâyesinde yer alan hayvanlar ve çiftlik de benzer bir anlayışın ürünü. Orwell romanda kişilik tasvirleri de yapıyor, yaşanan her sıkıntıyı kendinden bilen ve daha çok çalışması gerektiğine inanan bir atı, sahibinin taktığı kurdelayı ve onun avucundan yediği şekerleri özleyip komşu çiftliğe kaçan başka bir atı, liderin söylediklerini çiftlik sakinlerine iletmekle görevli güvercinleri, lideri korumakla görevli dokuz adet köpeği, ve işi iyice yüzsüzlüğe vurup, yaptığı düzinelerce çocuğuyla çiftliği mülkü gibi kullanan, komşu çiftliklerin sahipleriyle kumar partileri düzenleyen lider domuz Napoleon’un şahsında baskıcı yöneticilerin gerçek yüzlerini okuyucunun zihnine kazıyor.
Halide Edip Adıvar Sinekli Bakkal… Sinekli Bakkal romanı yobaz bir anne ve soytarı bir babadan dünyaya gelen Rabia adındaki güzel sesi ile meşhur olacak bir kızın Doğu ve Batı kültürlerinin arasında ideal Türk kadınının nasıl olması gerektiğini konu alır. Din eğitimini küçük yaşta dedesinden alan Rabia, güzel sesi ile daha yüksek zümrelerin arasına katılır ve batı medeniyeti ile ilk etkileşimini burada yaşar. Roman bir karakterin hayat hikâyesini anlatmak yerine karakterler üzerinden anlatmak istediği konuyu aktarır.Sinekli Bakkal romanında tema Doğu-Batı çatışmasıdır. Evlilik, sınıf farklılıkları gibi temalara değinilse de romanda asıl işlenen tema Doğu kültüründen uzaklaşmadan Batı kültürünün faydalı olan özelliklerini alabilmektir. Sinekli Bakkal romanının başkahramanı Rabia da bunu en mükemmel şekilde başararak Doğu ve Batının mükemmel bir sentezini kendisinde toplamıştır.
Ve şiir kitapları… Bizi Mehlika Sultan’a âşık edecek Yahya Kemal Beyatlı’dan Kendi Gökkubemiz… Geçmişe duyulan özlem, sonsuzluğa ulaşma duygusu, İstanbul’u sevmek, ölüm korkusu ve aşk… gibi çeşitli duygular yaşatacak derin şiirler…
Sezai Karakoç’tan Yitik Cennet… Sırasıyla Âdem, Nuh, İbrahim, Yusuf, Musa, Süleyman, Yahya, İsa ve Muhammed (aleyhissalatü vesselam) peygamberlerden bahsediyor. Hakikat, inanç, devlet düşüncelerinin hangi peygamberler zamanında ve nasıl kazandırıldığını anlatıyor sıklıkla. Kitapta her bir peygambere bir şey yüklenmiş ve peygamberlere yüklenen bu özellik ve görevler medeniyetlere benzetilmiş….
Son olarak yakın zamanlarda çıkan, üslubuyla, farklı içeriğiyle dikkat çekici olan Cem Sökmen’den Aydınların İletişim Noktaları İstanbul Kahvehaneleri… Bizim gibi kahve tutkunuysanız hem kahvenin nereden geldiğini hem de daha önce nasıl tüketildiğini öğreneceksiniz… Bunun yanı sıra tanıdığımız birçok yazarın yolunun kahvehanelerden geçtiğini göreceksiniz… Şu yüzyılda da Millet Kıraathanelerine verilen önemin cevabını bu kitapta bulabileceksiniz… Kitap sonrası akbili cebe alıp Aksaray yolunu tutabilirsiniz, adeta bir yıldızlar geçidi olan Küllük’ü tanıyınca siz de şaşıracaksınız…
Tuğba YILDIZ