Fatih’ten Hoş Bir Sâdâ: İstanbul
Hem Doğu hem de Batı dünyası için büyük önem arz eden bir şehir Konstantinopolis… Bir yanda köklü bir imparatorluk Bizans, diğer yanda da Doğu’nun yükselen gücü Osmanlılar ve küçük yaşta babası tarafından tahta çıkarılan ve katı bir siyasi mücadelenin içine itilen Fatih…
Bu beklenmeyen başarı, İstanbul’un Fethi, bir bakıma Batı dünyasının siyasî ve askerî ilerlemesine Müslüman dünyanın bir cevabıydı. Bununla da bitmeyecekti; İslam dünyasının en güçlü temsilcisi olan Osmanlı Türklerine Orta Avrupa’ya kadar uzanacak yeni hedeflerinin kapıları da açılacaktı.
Fatih denilince akla ilk İstanbul gelir. İstanbul, Fatih için bir sevdadır, bir özlemin kavuşma halidir. Alparslan için Malazgirt ne kadar önemli ise, Fatih için de İstanbul o kadar kıymetlidir. İstanbul; tarihin buram buram koktuğu, Avrupalı devletlerin hayranlıkla sahip olmaya çalıştığı mukaddes bir deryadır. İstanbul manevî ilhamlara mazhardır. Fatih ve İstanbul Peygamber Efendimizin o mühim hadisi olan “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.” hadisine mazhar olmuştur.
İstanbul, Türklüğün ve İslâmcılığın tarih anlatısında vaad edilmiş topraktır. İstanbul, kutlu bir şehirdir; dünyanın ve İslâm âleminin “gözbebeği”dir
Fatih’in İstanbul’u Türklere kazandırması başlı başına muazzam bir değerdir. Osmanlı’nın aşiret geleneklerine dayalı “beylikten devlete” geçmesi de Fatih ve fetihle gerçekleşti. Bugün Fatih ve fetih olayını kutlarken Fatih’in bilime, felsefeye, sanata verdiği değeri vurgulamak gerekir. Gazali ile İbnü Rüşd arasındaki felsefe tartışmasını üç asır sonra canlandıran tek Müslüman hükümdar Fatih’tir. Rönesans’a açılan, medreseye hikmet (felsefe) derslerini koyduran da Fatih’tir. Bu yıl çağ açıp çağ kapatan bu tarihi olayın 567. Yıldönümünü kutlamaktayız. Nice önemli bir gündür ki bugün uzun bir salgın sürecinin ardından insanlar büyük bir özlem ile camilere kavuştu ve Cuma namazı ile buluştular.
Yazarımız:
Mücahit Balıkçı