Takvim yaprakları
Geçmişini bilmeyen geleceğine yön veremez anlayışıyla hayatımıza yön veririz. İnsan da bu iki oluşumun içerisinde birikimsel olarak gelişmektedir. Doğum ile başlayan hayat, ölüm ile son bulmaktadır. Peki ölüm yaklaşırken hayatımızdan eksilen ne? Cevap vermek zor olmasa gerek. Herkes için bir ortak yön var; bize verilen sürenin bir bir eksilmesi. Bu eksilme takvim yaprakları gibi günden güne bir bir eksiliyor. Takvimin hayatımızdaki yerini anlamlandıran şey: Takvim yaprakları…
Sizi biraz geçmişe götürmek isterim, takvimin ilk doğuşuna. İnsanlar, tarih boyunca zamanın akışını kavrayabilmek için çabalamış ve bu uğurda sayısız sistem üretmiştir. Zamanı gün, ay, yıl gibi belirli aralıklara bölen takvim sistemlerinin ortaya çıkışı da bu şekilde olmuştur. Takvimler hazırlanırken gök cisimlerinden yararlanılmış, Ay veya Güneş yılı takvimleri esas alınmıştır. İlk takvimin Mısırlılar tarafından bulunduğu söylenmektedir. Modern takvimlerin temeli ise 8. yüzyılda ortaya atılmıştır. Bu takvimler MÖ 46 yılında Jül Sezar tarafından oluşturulan ve kullanıma koyulan Jülyen takvimine dönüştürülmüştür. Jülyen takvimi, son şekline MS 8 civarında, İmparator Agustus döneminde kavuştu.
Takvimlerin kısaca oluşum tarihine değindik. Günümüze döndüğümüzde ise, takvimlerin eskisi gibi değer görmediğini gözlemlemekteyiz. Nereden bu kanıya vardığımı şöyle ifade etmek isterim; eskiden takvimlerin nostaljik bir görünümleri vardı. Kültürleşmiş takvim yaprakları vardı. Kız ve erkek isim önerileri, namaz vakitleri, önemli gün ve geceler, önemli insanların doğum ve ölüm yıldönümleri, dünyada yaşanan önemli hadiselerin tarihi ve bunlar hakkında bilgiler içeren cümleler ve paragraflar bulunurdu. Belki de hayattın hiçbir yerinde öğrenemeyeceğimiz bilgileri bu takvimler aracılığıyla öğreniyorduk. Görünümleri ise çok güzel ve uyarıcı mesajlarla doluydu. Ancak teknolojinin gelişmesi ile birlikte o eski takvim kültürünü yavaş yavaş kaybetmekteyiz.
İlkokul ve ortaokul dönemlerimde babamın her sene başında alacağı takvimi dört gözle beklerdim. Her gün onların yapraklarını koparıp okurdum. Annem de şu uyarıyı yapardı: ‘‘oğlum üzerinde Kur’an’dan ayetler var ise sakın yere atma, onları götürüp dereye bırak’’ derdi. Şu anki takvimlerde nostaljik şeylere rastlamak pek olası bir durum değil. Eve şu an alınan takvimlerin yüzüne bakıldığını da pek sanmıyorum. Belki arada bir yapraklarını koparıp çöpe atmak için bakılıyordur o kadar. Gelecek ne gösterir bilinmez ama bir gün gelecek tamamıyla bu kültür biteceğe benziyor. Nostaljik takvimler tarihin tozlu raflarından bize nostaljik görünümleriyle selamlıyor olacak. Takvim yaprakları bir neslin okuduğu en güzel kitaptı. Bu kitap ile hayat anlam kazanıyordu. Geçmiş ile gelecek arasında köprüler kuruyordu. En önemlisi de bir takvimin 365 gün ömrünün olduğunu ve tıpkı takvimler gibi insanoğlunun ömrünün bir sonu olduğunu bize gösteriyordu. Bugünlerde ise yavaş yavaş takvim yapraklarından uzak kalmaya başladık.
Son olarak sözlerime değerli Ahmet Demir’in, “Kopardığın sadece takvim yaprakları değildir aslında, ömründür. Çocukluğundan biraz daha uzaklaşıp, okyanuslara kürek çekmektir” sözüyle nokta koymak istiyorum.
İyi okumalar.
Yakup Karaboğa