Ummadık Daş Baş Yarar

TAKVİM YAPRAKLARI

382

Günümüzde takvim yaprağı bizler için nostaljik hale gelmiştir. 30’lu yaşları gelen insanlar için nostalji de olsa takvimleri bilmektedirler. Ancak çocuklar için küçük bir yaprağa sığdırılmış bilgi hazinesi olarak henüz tam olarak bilinmemekte takvim… Özellikle doğum günü zamanı geldiğinde hediyelerimiz için takvim yaprakları nostaljik konumda yer almaktadır.

 

Cakil_Dergi_Betul_Beyza_Madenci

Eski zamanlarda kitapları karıştırırken içerisinde unutulan takvim yaprağı bizlere maziyi hatırlatır. Aynı zamanda bize maziyi hatırlatan sadece onlar değildir. Birçok anımız içinde büyülenip durduğumuz anlardır saklanır kendini göstermez. Yaşarken mutluluklarımız, hüzünlerimiz her şey anına has. Sonradan artar o anların değeri… Dedelerimizden, nenelerimizden dinlediğimiz bir sürü anıları vardır. O kadar değerlidir ki birine anlatırken bile birçoğunun gözleri dolar; sanki o anları tekrar yaşarlar. Onlar anlatırken olayın içindeymişiz gibi gelir.

Kısa bir hadise anlatalım onların nasıl bir yaşayış sürdürdüklerinden bahsedelim o halde, haydi bakalım:

Eskiden çekirdek aile diye bir şey yokmuş. Büyük aileler varmış. Bu ailelerde askeri bir düzen varmış. Sabah ezandan daha önce kalkılırmış. Hele hele eskiden gelin olmak çok zormuş.
Gelin kayınbabanın abdest suyunu hazırlar, ibrikten su dökerek leğene abdest aldırır, havlusunu tutarmış. Sonra paltosunu tutar, ayakkabısını çevirir onu camiye uğurlarmış.
O devirde tüp olmadığı gibi kibrit de yokmuş. Gelin erkenden kalkıp akşamdan küllerin içine gömdüğü koru üfleyerek ocağı yakar, üstüne çorba koyarmış.

Erkekler camiden gelince bütün ev halkı çoluk çocuk uyandırıp ortaya bir çorba tası konulur, herkes sofraya sıralanır ve tahta kaşıkla çorba içilirmiş. Çaylı kahvaltı sonradan çıkmış.
Aile zenginse çorbadan sonra pekmezli nişasta helvası, pekmezli bulamaç vb. yenir, üstüne büyükler kahve içerlermiş.

Çocuklar ve gençlerin kahve içmesi ayıp sayılırmış. Daha sonra erkekler işe gider; kadınlar, büyük hanım, anne iş bölümü yapar ve herkese ne iş verilirse o işini yaparmış.

Öğlen yemeklerinde teferruatlı bir sofra kurulmaz, acıkan olursa yufka ekmeğe marmelat, yağ, peynir gibi şeyler konulup yenirmiş. Eğer misafir gelirse bulgur pilavı, erişte falan pişirilir, yanına turşu konurmuş.

Akşam yemeklerine önem verilir, kara tencerede tek çeşit yemek pişer ama yanına salata, yoğurt falan konulurmuş. Yemeğin üstüne mevsime göre, kiraz, kavun, üzüm, kavun, karpuz gibi meyveler ya da kabak tatlısı, pekmez ve pekmezden yapılmış tatlılar yenirmiş. Tatlılar pekmezden yapılırmış. Şeker çok pahalıymış. Sadece misafire çay demlemek için az miktarda alınırmış.

Yemek yine yer sofrasının ortasına konur, eğer çorba değil katı bir yemekse hiç kaşık konulmaz herkes yufka ekmekle yermiş. Böylece bir tencere yemek 15 ila 20 kişiye yetermiş.
Yemekten sonra evin küçük gelini ya da kızı yemek tenceresine su doldurup ocağa koyar deterjansız sadece sıcak suyla, bulaşık bezi ile birkaç defa yıkarmış. Çabuk bitermiş, fazla bulaşık çıkmazmış. Çorba tası, tencere ve kaşıklar; o kadar. Ara sıra kaplar kalaylıysa külle, kalaysızsa kumla ovulur, parlatılırlarmış.
Bu sofralarda gözünü açık tutmazsan aç kalırmışsın. Küçük çocuğu olanlar çocuğa yedirdikleri için yarı aç kalkarmış. Akşam yemekleri yaz-kış akşam namazından sonra yenirmiş. Büyük küçük herkes akşam ezanı okununca evde olmak zorundaymış.

Çay varmış ama günlük demlenmezmiş, lüks sayılırmış. Akşam misafir gelirse demlenirmiş. Aileler sık sık birbirine oturmaya gider önceden haber falan verilmez çat kapı gidilirmiş.
Elektrik, radyo ve televizyon olmayan yıllar… Erkekler bir odada kadınlar bir odada oturur, masal anlatılır, oyunlar oynanırmış. Yüzük oyunu, kümbür küt falan oyunlar varmış.

Erkekler bölümünde okuma bilen birisi- gazeteye ceride derler- yüksek sesle lambanın yanına gidip ceride okur, o sırada herkes pür dikkat dinlermiş. Sonra siyaset konuşurlarmış.

Kadınlar kendi aralarında konuşurlarmış. Masal bilen masal anlatırmış.
Bazen de güzel vaaz veren kişiler bir eve davet edilir, komşular toplanıp vaaz dinlermiş.

Misafire meyve, kabak tatlısı, patates haşlaması, cevizli sucuk falan ikram edilirmiş…

 

Zamanla körleşen değerlerimiz var biraz da zaman geçtikçe unuttuğumuz gelenek ve göreneklerimiz zaman hızlı teknoloji bir hayli hızlı yetişmeye çalışalım bakalım ayak uydurmaya çalışırken de değerlerimizi unutmayalımJ

Sahi, nedir takvim yapraklarının arasını dolduran o şey? Nasıl oluyor da bazen su gibi akıp giderken, bazen de hiç hareket etmeyecekmiş gibi katı olabiliyor? Bu, insanoğlunun başlangıcından itibaren cevabını aradığı bir soru ve herhalde arayış sürüp gidecek. Bu sorunun cevabı da sürekli aranacak bulunur mu bulunmaz mı bilemeyiz. Bu devir de böylece devam eder sanırım…

Takvim düzeni herkes için aynı olsa da zaman herkesin içinde başka türlü ilerler.

 

Betül Beyza Madenci

 

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.