Yaşam-Ölüm Eşiğinde Bir Şair: Cahit Sıtkı Tarancı
Ölüm kişioğlunun bu dünyada idrak edeceği son gerçekliktir. Her gerçeği çarpıtmaya ihtiyaç duyan insan, ölüm gerçeğini de sanat yoluyla güzel göstermeyi bilmiştir. Yaşamın son bulması insan ruhunu boğan, hayallerle doldurduğumuz güzellikleri karartan bir durumdur. Cahit Sıtkı kendi iç muhasebesinin sonucunda bu durumu şu dizelerle anlatır:
“N’eylersin ölüm herkesin başında
Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak
Taht misali o musalla taşında.” (Tarancı 2017: 228)
İnsan evvela ölümü kendine hiç yakıştırmayarak bu hakikatle yaşamayı öğrenmiştir. Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Kapımı çalıp durma ölüm, / Açmam; / Ben ölecek adam değilim.” (Tarancı 2017: 121) dizelerindeki söylem bu manaya yaslanır. Çünkü ölüm karşısında sanatçının “ … bir tavrı, bir çözümü yoktur. Varlık ve yokluk algısı dinsel bir yorumun ötesinde bizi hiçbir çözüme götürmez. İşte bu noktada sanatçı yokluktan kaçışta,
kişiliğine sinmiş olan kültür çevresinin etkisiyle bir sığınak, bir avuntu arar.”(Tanyol 1985: 88) Sanat eseri ölüm karşısında alınan bu estetik duruştan doğar.
Şiiri hayatının ölümü de şiirinin nirengi noktası haline getiren Cahit Sıtkı Tarancı bu gerçek karşısında yaşama sığınmış ve yaşamayı adeta din, dünyayı da bu dinin mabedi bellemiştir. Öyle ki Almanların II. Dünya Savaşı sırasında bombaladığı Paris’te eğitimi için bulunan şair, bir bisikletle şehirden ayrılarak hayata tutunmuştur. Ölümle yaşanılan bütün güzelliklerin yok olacağı bilincine varan Cahit Sıtkı, bu bilincin yansıması olarak şiirlerinde ölümü tema olarak kullanmıştır. Bu da Tarancı’nın kendi varoluşunu bu dünya namına anlamlı kılma gayretidir. Bu yolla şair kendini gerçekleştirir. “Ancak ölüm şiiri veya şiirleri yazması yanıltmamalıdır bizi. Şiirde de görüleceği üzere ölüm bir sorunsal olarak belirmez Cahit Sıtkı’da. Aksine ölümden söz açması onun tek amacının yaşamak olmasıyla ilgilidir.”(Oktay 1993: 1288) Bu sözlerin kanıtı olarak şairin şu dizeleri yeterlidir:
“Ve gönül Tanrısına der ki:
– Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!” (Tarancı 2017: 149)
“Gün Eksilmesin Penceremden” adlı şiirinde Tarancı yaşama arzusunu dizelere çekmiştir. Kaderi gereği başına gelecek her türlü sıkıntıya yaşam uğruna katlanmaya hazırdır şair. Hayatı bütün olumlu yanlarıyla kavramak ister. Ölüm ise Cahit Sıtkı için onu hayata kaçmasını/gitmesini sağlayan bir köprüdür.
Şair “Otuz Beş Yaş” şiirinde ömrünün ortasına gelmiş bir insan olarak ölümün ona yavaşça yaklaştığını söylemiştir. Bu şiirde yaşlılığı kabullenmek istemeyen Cahit Sıtkı konuşmaktadır:
“Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?” (Tarancı 2017: 227)
“Bir Ölünün Ağzından” adlı şiirinde ise bedeni terk eden bir ruhun ağzından geride kalanlar tasvir edilir:
“Kabrime çiçek getirenlere gülerim;
Gafil kişilermiş şu insanlar vesselam;
Bilmezler ki bu kabirle yoktur alakam;
Ben o çiçeklerdeyim, ben bu çiçeklerim.” (Tarancı 2017: 181)
“Hacı Bayram Camii” olarak bilinen şiirde insanın fani oluşu ve ölüme karşı koyamayacağı anlatır. Şair bundan dolayı ölümü iyi göstermeye çalışmıştır:
“İnsanı olduran erdiren sükût
Bir gün öleceğini aklında tut
Rahat bir yer olmalı ki şu tabut
Görmedim girmem diyen yiğit kimse.” (Tarancı 2017: 236)
Dünyaya gelen her canlı için yavaş da olsa kaçınılmaz bir vaziyet arz eden ölüm Cahit Sıtkı Tarancı içinde
yüzleşilmesi gereken bir hitamdır. Şair de bu kaçınılmazlığın farkında olduğu için ânı yaşama arzusuyla tekrarı olmayacak bu hayattan zevk almaya çalışmıştır.
KAYNAKLAR:
Oktay, Ahmet (1993), Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları.
Tanyol, Cahit (1985), Türk Edebiyatında Yahya Kemal İnceleme ve Anılar, İstanbul, Remzi Kitabevi.
Tarancı, Cahit Sıtkı (2017), Otuz Beş Yaş, İstanbul, Can Yayınları.
ALİ KARAHAN