Ummadık Daş Baş Yarar

“BEŞİKTEN MEZARA KADAR İLİM ÖĞRENİNİZ”

460

“İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır”

Der Yunus Emre… Bu sözlerden anlamamız gereken kişinin karakter sahibi olmasının gerektiğidir. İnsan kendini geliştirmek ve bilgi edinmek amacı ile okumalıdır. İnsan kendini bilmezse eğer, okumasının ve bilgi edinmesinin bir anlamı yoktur.

Ne kadar bilinçli bir şekilde ilim yolunda ilerlersek o kadar doğru kararlar vermiş oluruz. Nefsini en alçak ve çirkin şey olan cahillikten kurtarıp, ilim yolunda olmak için olgun ve alim bir üstat seçip mümkünse her gün bilmediklerimizi ondan öğrenmeye gitmeliyiz. Bu konu da en iyi örnek şüphesiz Peygamber Efendimiz (s.a.v)’dir.

Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (s.a.v) tarafından inşa edilen Ashab-ı Suffa, Mescid-i Nebevi’nin duvarına bitişik olarak kurulmuş olan ve “suffa” adı verilen gölgelikte yaşayan; genellikle genç, bekar ve yoksul insanlardan oluşurdu.

Bu kişiler Medine’de ailesi olmayan; ticaret, sanat, ziraat ve başka bir mesleği olmayan, İslam’ı öğrenmeye çalışan insanlardır. Vakitlerini Muhammed’in (s.a.v) çevresinde geçirir ve ondan öğrendikleri ayetleri ezberlerlerdi.

“Kur’an ve Sünnet” öğrencileriydiler. Bir yere İslam’ı öğretmek için öğretmen gönderileceği zaman onların arasından seçilirdi. Ashab-ı Suffa’yı ilk ilim mektebimiz olarak düşünebiliriz.

İslam tarihinde Bedir Savaşı sonrasında ele geçirilen esirlerin bir kısmı fidye karşılığında serbest bırakılırdı. Para bulamayan ve okuma-yazma bilen esirlerden her biri Müslümanlardan on kişiye okuma-yazma öğrettikten sonra salıverilirdi. Peygamber Efendimiz’in bu örnek davranışı eğitimin önemine ne kadar önem vermemiz gerektiğini doğrular niteliktedir.

O’nun (s.av.) her davranışıyla bizlere ne kadar muazzam bir örnek olduğunu anlatmakla bitiremeyiz.

Peygamber Efendimiz’in uyguladığı bazı eğitim metotlarına birlikte bakalım:

  • Karşılıklı konuşma ve soru-cevap metodunu kullanırdı,
  • Muhatabını aklî ve mantıkî izahlarla iknâ ederdi,
  • Zekâlarını açmak ve bilgi seviyelerini ölçmek için sualler sorardı,
  • Mevzûyu izah etmek için şekiller çizerdi,
  • Sözle beraber jest ve mimiklerini de kullanırdı,
  • Hakkında bilgi vermek istediği şeyi yukarı kaldırıp gösterirdi,
  • Suâl sorulmadığı hâlde söze başlayarak mühim bir meseleyi anlatırlardı.

Allah’u Teala buyuruyor ki;

“…Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39/9)

Bilmek, her şeyin en iyisi, en hayırlısı olduğu gibi; cehâlet de onun zıddı, her şeyin en fenasıdır. İlim sahibi; faziletli, yüce kişi sayılırken cahil insanlar da bilgiye karşı daima aşağılanan kişiler olarak bilinirler.

En büyük ve en üstün zenginlik ilim zenginliğidir. Çünkü ilim zenginliği insanlara hürmet ve saygı kazandırır. Mal ve makam zenginliği ise çok kere düşman kazandırır. Alimler peygamberlerin varisleri oldukları için onlara saygısızlık fısk ve sapıklık yoludur.

Öğretmenlerin Öncüsü Peygamber Efendimiz’e salât-u selam ile…

Betül Beyza MADENCİ

 

 

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.